7 Aralık 2008 Pazar

Varşova'da Dört Gece Beş Gün Cilt II

Varşova’da 90. Bağımzılık Yıldönümü Kutlamaları
Polonya’nın, namı-ı diğer Lehistan’ın zayıf düşmesini fırsat bilen komşuları Rusya-Avusturya ve Prusya 1772-1795 yılları arasında Lehistan topraklarını kendi aralarında paylaşarak koca ülkeyi Avrupa haritasından silmişler. Lehistan’ın bağımsız bir devlet kurması ancak I. Dünya Savaşı’ndan sonra, 11 Kasım 1918’de mümkün olmuş. Varşova’ya gitmemizdeki en büyük etken zaten 11-12 kasım pazartesi ve salı günleri derslerimizin olmayacağıydı. Cuma sabahtan yola çıkarak salı akşamına dek şehiri gezebilecek, ayrıca bağımsızlık kutlamalarını (resmi geçitleri, okunan bağımsızlık metinlerini, marşları vs.) da başkentte izleme “onuruna” erişecektik. Juho iki-üç yaşındaki çocukların ellerindeki Polonya bayraklarını nası heyecanla salladıklarını görünce o her zamanki hayret haliyle gözlerini açarak “geleceğin milliyetçi Lehleri” dedi. Okunan bağımsızlık metinleri, resmigeçitler, atlı askerlerden öte çok da ilginç bir şey yoktu Varşova’da.
Centre for Contemporary Art Ujazdowski Castle
9.11.2008 pazar günümüze Varşova Çağdaş Sanat Merkezi’ni gezerek başladık. Zuzana Sanat Tarihi öğrenimi gördüğü için daha ilk günden oraya gitmek istediğini söylemişti zaten bize. Çağdaş Sanat Merkezi’nin bulunduğu yapının hikâyesi ise ilginç.
1624 yılında inşa edilen “Ujazdowski Castle/Zamek Ujazdowski” Vasa Hanedanının ikâmetgahıymış. Polonya’nın son hükümdarı Stanislaus Augustus Poniatowski kaleyi Varşova’ya ihsan edinceye dek (1784) farklı kral ve soyluları konuk etmeyi sürdürmüş. 1809 yılında, Napoleon Savaşları sırasında ise ilk olarak askeri bir hastaneye dönüştürülmüş. İkinci Dünya Savaşı’nda “Ujazdowski Cuhmuriyeti” olarak adlandırılan kale vatanseverlerin tapınağı, yardıma muhtaçların sığınağı, gizli tıbbi operasyonların yapıldığı, yer altı yaşamının merkezi haline gelmiş. Tanıtım broşürlerinden birinde “400 yıllık kaledeç çağdaş sanat keyfi” falan gibi bir slogan görmüştüm. En büyük geçici sergi Yoko Ono’nun “Fly” adlı sergisiydi. Gezdim, gördüm, anlam yüklemeye çalıştım, yanılıyorum sandım; tekrar tekrar baktım. Ne yalan söyleyeyim, pek de bir şey anlamadım. İtiraf etmek gerekirse Yoko Ono’nun da kim olduğunu bilmiyordum. Google sağ olsun.
Sanırım ikinci kattaydı, L şeklinde yerleştirilmiş iki beyaz duvar, bir köşede şeffaf plastik bir kare leğenin içinde renk renk çıkmaz kalemler. İsteyen bir kalem alıp annesiyle ilgili aklından ne geçiyorsa, ne yazmak istiyorsa yazıyor. Ben de yazdım tabi bir şeyler, fakat daha da önemlisi fotoğraf makinamın objektifine takılan şu kareydi…





Varşova Varoşunda 30 dakika
Hostele check-in yaptırdığımızda elimize iki-üç çeşit Varşova haritaları, broşürleri tutuşturmuşlardı. Bunlardan biri müze, kafe, restoran, klüb ve görülmesi gereken yerleri tek tek açıklayan pembe haritaydı.
Wisla öyle bir nehir ki Polonya’yı boydan boya geçip ortadan ikiye bölünmedik şehir bırakmıyor. Krakow’da olduğu gibi Wisla Varşova’yı da ikiye bölüyor. Broşürlerden nehrin öte yanında turistlerin ilgisini çekebilecek çok fazla şey olmadığını okumuştum. Juho futbol maçına gittiği Fin arkadaşı Bekka’dan nehrin öte yanında da görülmesi gereken yerler olduğunu duymuş; en azından bizim de gidip sokakları, caddeleri görmemiz gerektiği konusunda hemfikirdik.
Nehrin Öte Yanı“Praga”da Rus Meydanı ve Pianist’in Çekiciliği
Geçen hafta sonu Wroclaw’da (Varşova gezisini yazmayı bitirince Wroclaw hakkında da yazacağım) tanıştığım, Varşova’da Erasmus öğrencisi olarak bulunan Romanyalı bi kız Praga denen yerin tehlikeli olduğunu söylediğinde farkına vardım elimizdeki fotoğraf makineleri ve haritalarla Praga sokaklarında yürürken insanların üzerimize yönelen garip bakışlarının bizim için pek de güvenli olmayan arkaplanının.
Rus Meydanı dedikleri yerin hikâyesi ilginç. Sovyetler zamanında St. Petersburg’tan Varşova’ya gelen trendeki Rus yolcuların Varşova ile karşılaştıkları ilk yer Praga’daki tren istasyonunun çaprazındaki boş meydanmış. Rusların yaşayacağı kültür şokunu hafifletmek amaçlı Rus kilise mimarisinin genel özelliklerini yansıtan bir Ortodoks kilisesi kondurulmuş meydanın ortasına. 1945 yılında ise Kilisenin hemen karşısına zembil aracılığıyla bir Sovyet Army Monument indiriliverilmiş. Bu Sovyet Ordu Anıtı’ndaki dört askerin hantal/tembel pozlarından dolayı Anıt “the four sleepers/dört uyurlar” olarak anılır olumuş. Öyle ki meydana baktığınızda kendinizi bir iki saniye de olsa Rusya’da hissedebilmeniz için her şey.
Pembe haritamızı incelerken bu Rus Meydanı’ndan 300-400 metre uzaklıkta görülmesi gereken bir yer işareti daha gördük. Bu basit bir sokaktı sadece. Sokağı özel kılan ise ünlü “Pianist” filminin bazı bölümlerinin bu sokakta çekilmiş olması. Pianist hakkında fazla şey söylemeye gerek yok, izleyemeyen yoktur herhalde.
Pałac Łazienkowski-Pałac na Wyspie/ Lazienki Palace- Palace on the Water
1683-89 yılları arasında Neoklasik tarzda Domenico Merlini adlı bir mimar tarafından inşa edilmiş Pałac Łazienkowski (Vajienki Sarayı). Sarayın bulunduğu devasa parkı İstanbul’daki Yıldız Parkı’na benzetmek mümkün. Parkın çeşitli yerlerinde köşkler, saraylar, çeşmeler var. En büyüğü ve önemlisi su üstüne inşa edilmiş Lazienki Sarayı idi. Son Leh krallarının ikametgâhı olan sarayın 100 metre ötesinde küçük bir amfitiyatro da vardı. Varşova’da ziyaret etmekten en çok zevk aldığım yer olduğunu söyleyebilirim...
Varşova Hakkında Yazamayacaklarım
Varşova’ya gideli neredeyse bir ay oldu hâlâ yaz yaz bitiremedim. Yazamadığım bir tek Warsaw Uprising Museum ziyaretimiz kaldı. Şimdi İkinci Dünya Savaşı sırasındaki Varşova Ayaklanmasını uzun uza diye anlatıp blog okuyucularının canını topla tüfekle falan sıkmanın anlamı yok. Müzedeki ilgimi en çok çeken fotoğraf ise Pianist filminin kahramanı gerçek Pianist Wladyslaw Szpilman’ın fotoğrafı oldu.

Hiç yorum yok: