28 Eylül 2008 Pazar

Varşova Frederic Chopin Havaalanı

Uçakta her şey yolundaydı. Saat altı gibi İstanbul’dan havalanan uçak iki buçuk saat sonra Varşova’ya indi.
Bu benim ilk yurt dışına çıkışım. Uçağa binene kadar ve bindikten sonra hiç heyecanlanmadım. Öyle ki dayılarım ve kuzenlerimden oluşan sıkı bir kadro beni yolculamak için Yeşilköy’e toplanmıştı. Uçak %80 kapasiteyle doluydu. Yolcuların çoğunluğu Lehti. Lehler hakkındaki ilk izlenimim okumayı çok seviyor oluşlarıydı. Yanımdaki kadın yolculuk boyunca kafasını hiç kaldırmadı elindeki gazeteden. Kalkıştan 15 dakika sonra yemek servisi başladı. Doğranarak haşlanmış havuçların ve tavuk sotenin süslediği kelebek makarna hiç yabancı değildi bana. Öyle ki Polonya mutfağıyla iyi anlaşacağız gibi gözüküyor…
Krakow’a gidecek uçak 22:45’te kalkacak, daha üç saatim var neredeyse ama yanımdaki ağır sırt çantam, bilgisayarım ve valizimde ağırlık yapmasın diye yanıma aldığım paltom yüzünden doğru düzgün gezemiyorum. Uçağın yanaşacağı kapıya giden yürür-bantın karşısındaki metal üçlü bekleme banklarından birine yayılmış daha önümde ve arkamda bu banklardan kaç tane olduğunu sayıyorum, dönüş yolunda, yine aynı bankı bulabilmek için.
Uçakta da bir sürü şey geçti kafamdan, mesela uçağın düşüş anını canlandırdım yolculuğumun yarısı boyunca. Büyük bir uğultu, çaresizce bağrışan bir avuç insan. Ve insan olma durumunun garipliğinin de farkına varır gibi oldum sanki bir an. İnsanlar neden bağırır çaresiz oldukları anlarda? Uçak düşecek, çok büyük bir ihtimal öleceksin, biliyorsun bunu, hissediyorsun, hayal ettiklerin, edeceklerin, sevdiklerin, yok olacaksın hepsi için… Hayalleri için yok olması ne demek bir insanın?
Karşımda büyükçe bir mağaza var, Aelia Duty Free. Gezdim, Yeşilköy Havaalanındaki mağazalardan bir farkı yok. Sadece buradaki çalışanlar şarkı söyleyebiliryorlar; az önce, bir yandan elindeki çikolataları raflara yerleştirirken diğer yandan ingilizce bir şarkı söylemeye başlayan gence yanındaki çalışma arkadaşı da komik ince bir insan vokaliyle eşlik ediyordu.
İlk kez evimden bu kadar çok uzaktayım, galiba en uzağa gidişim lise üç öğrencisiyken sınıfça yaptığımız kapadokya gezimiz olmuştu. Bu yolculuğun anlamının ise benim için çok başka bir yerde durduğunun farkındayım. Altı aylık bir süre, gözümün önünde uzadıkça uzuyor ve ben geride bıraktığım insanları sanki her an daha fazla özleyecekmişim gibi hissediyorum. Daha önce bana sıradan gelen bu insanları özleyebileceğim aklımdan geçmemişti pek. Birkaç kez belki, herkese olduğu gibi aslında bana da hiç yabancı olmayan bir şeyi; ölümü ve o sıradan insanları yan yana düşündüğümde…
Uçak yolculuğumun ilk yarım saati boyunca etrafı izlemek zorunda hissettim kendimi, son bir saat ise telefonumdan şarkı dinledim. Uçağın havalanmak için yaptığı hız gerçekten süperdi.
14.09.2008

2 yorum:

Clawless dedi ki...

2 yil sonra ben de Polonya'ya gidecegim umarim ^_^ Tasinmak istiyorum, ama daha once yurtdisina cikmadim, haliyle 'tasinmak' biraz kafa yorucu birsey, mail adresini bulamadim, Polonya'ya giden biri olarak yardim eder misin? ^^

Ararat Şekeryan dedi ki...

Merhaba, yazdıklarımdan da anlayacağınız üzere ben Krakov'da yaşadım. Sizin gibi taşınıp orda yaşamak isteyenler için epey kısa bir süre tabi. Merak ettiklerinizi bana yazabilirsiniz, elimden geldiği ölçüde cevaplamaya çalışırım.
sekeryan@gmail.com